YERLİ VE MİLLİ OLMAK | YERLİ VE MİLLİ OLMAK

YERLİ VE MİLLİ OLMAK

 YERLİ VE MİLLİ OLMAK…

    Sloganik kavramlarımız arasında yer alanlardan birisi de “ YERLİ VE MİLLİ OLMAK!..” kavramıdır.

    Milli ve yerli idealler besleyen her vatan ve mefküre sevdalısı insanın en mutlu olacağı değerlerdir bunlar.

    Bugünki ulusalcı, ancak enternasyonal bakış sahibi olanların idrakinin fevkinde ve dışında zihni ve fiili tezahürü olabilecek  bir yaklaşımdır bu.

    Mesela iki bakanlığımızın ön isimlerinde MİLLİ kelimesi vardır. Bunlar; MİLLİ EĞİTİM ve

MİLLİ SAVUNMA BAKANLIKLARI.

   Her iki bakanlık da  ne kadar milli ve savunma sanayii açısından düne kadar ne ölçüde yerliydiler?

Hele Milli Eğitim Bakanlığımız eğitim müfredatı ve programları  açısından ne kadar milli ne kadar batıcı ve Amerikancıdır? Bu suallere makul, mukni ve doğru cevap vermek oldukça zordur.

   Zamanla farklı başlıklar altında bu konularda analiz ve eleştirilerimi kaleme alıp, inşallah sizlerle paylaşacağım.

   Bugün sizlerle sporda ne kadar milli ve yerliyiz konusunu paylaşmak, sorgulamak ve mantıklı cevaplarla her birerimiz mutmain olmak isteriz.

 

SPORDA MİLLİ VE YERLİ OLMAK

 

    Kıymetli okur, yazar ve düşünür insanımızın insaf ve anlayışına şu soruları sorup makul cevaplar almak arzusundayım.

    Ferdi sporlar hariç bütün spor dallarında ne kadar yerli ve milli bir bakış açısına sahibiz? Başta süper lig ve futbolun tüm kademeleriyle, basket, voleybol ve diğer branşlarda yerli ve milli bir yaklaşım görebiliyormusunuz?

    (X)ilinin (Y)takımını değil,sanki bir dünya karması takım seyrediyorsunuz. Mesela futbolda sahaya çıkan 11- aslan parçasından (!) hemen hemen  temsil ettiği il veya o ilin takımı olarak ülkesinden tek bir futbolcu yok! Niçin, niçin?…

   Transfer sezonlarında dünya fellik fellik dolaşılıyor veya ilgili sektörel alanlar tetkik edilerek en pahallı, üzerinden aracıların en çok rant devşirebildiği futbolcu, voleybolcu veya basketbolcu satın alınıyor, takıma monte ediliyor.

   Bir yıl adaptasyon ve dil sorunu, taraftarla iletişim problemi yaşanırken, sporcu sadece sözleşmedeki alacağı paraya göz dikmiş, Türkiye’nin eğlenip gezilebilecek ne kadar bölge, il ilçe ve eğlence yerleri, magazin olayları var ise orada yerini alıyor.

   Bu sporcular için milyon dolarlar harcanır ve de devlet asgari ücretliden bile dişe dokunur vergiler alırken, bu transferde gizli açık ödenen paralardan, milyon dolarlardan ya hiç vergi almıyor, alamıyor, veyahutta sembolik vergilerle işi geçiştiriyor.

    Yetmedi, spor kulüpleri, yılın sonunda gerek piyasa borçları, gerek SGK ve gerekse de diğer kamu borçlarını sildirebilmek için siyasal iktidarlara, sözümona milyonlarca taraftarını şantaj malzemesi olarak kullanıp seçimler için baskı aracı olmasını temin ediyor. Ya milyarlık borçlar siliniyor ya da ertelenerek, zamana yayılıp siyasi bedel ödememe endişesiyle gelecek iktidarlara havale ediyor.

    Kesinlikle hiç bir siyasi iktidar spor kulüplerinin bu ve benzeri harcamalarını kısmen veya tamamen karşılayacak bir yaklaşım içine girmemelidir. Böyle bir umut asla beslenmemeli, her takım yorganına göre ayağını uzatmalıdır.

    Türkiye’nin en pahallı takımı, en pahallı futbolcusu, en lüks stadı v.s. savurganlığından ülke ekonomisi azad edilmelidir.

   Şunu kimse söylemesin; Efendim bu olay tüm dünyada böyle cereyan ediyor. Siyasal iktidarlar oy kaygısıyla bu gibi sübvanselere girerler, biz de girmek durumundayız!

     Yerli ve milli düşünen siyasal anlayışların hem kendi ülkesine hem de dünyaya gösterebileceği olumlu yerli ve milli duruşları olmalı değil mi?

     Allah lillah aşkına şöyle bir bakınız. Kendi ilinin adını taşıyan takım, mesela İSTANBULSPOR, ANKARASPOR, SAMSUNSPOR, KAYSERİSPOR, KONYASPOR, TRABZONSPOR v.s. adlı takımlarda kaçar tane o ilin çimlerinde ter dökmüş, amatör ama lokal milliyetçilik, şehircilik ruhuyla takımına canı bahasına hizmet eden futbolcu,basketbol ve voleybolcu var?

    Bana; “ Hocam sen bu işten anlamazsın, senin mesleğin de birikimin de buna cevaz vermez!” diyenlere cevabım,

    “ spor ne için yapılır veya yaptırılır?” Birilerine para kazandırmak, uluslararası bir transfer şebekesine totalde milyar dolarlara baliğ olan bir soygun ve vurgun ekonomisine destek ve ortak olmak mı, yoksa yerli ve milli bir şuur içerisinde öncelikle o ilin gençlerini bu işe yönlendirip, şayet bir kazanç kapısı oluşturulacaksa ilinizden yetiştirdiğiniz dünyaca ünlü sporcuyla uluslararası zeminde boy ölçüşmek mi?

     Dünyada da, Türkiye’de de spor denince akla futbol gelmektedir. Bu çok yanlış bir algıdır. Halbuki daha çok,  başta güreş olmak üzere ferdi sporlar ön plana çıkarılmalı, sağlam fizik ve beden aktivitesine katkı sağlamalıdır.

     Ne var ki, bizde özellikle spor denince futbol, futbol denince süper lig, süper lig de denince İstanbul’un ve güya Türkiye’nin en büyükleri diye adlandırılan malüm o üç takım akla gelmekte ve getirilmektedir.

    Kavram, zihinlere öyle kazınmış ki, “ÜÇ BÜYÜKLER!..” denince adeta size neyi kasdettiklerini hemen anlıyorsunuz

    Bendenizin futbol olayına bakışım, Üstad NFK’nın İDEOLOJYA ÖRGÜSÜ  adlı kitabında ifade ettiği yaklaşımdan farklı değildir.

    Bir uyuşturucu, gençleri ruh ve bedenleriyle, tüm zamanlarıyla esir alan uluslararası bir yıkım senaryosudur. Bunu afaki iddia etmiyorum. Hesap kitap ortada.

    % 99’unun müslüman olduğu iddia edilen bir ülkede gençlerden mabedlere gidenlerin sayısı mı daha çok, stadlara gidenlerin mi?

   Cuma vaazını üç dakka uzatan imam veya vaize imkanı olsa ıslık çalıp uyarıda bulunacak cemaatin, saatler önce yola düşüp, en az iki saat beklediği stadda takımının galibiyetine vesile olur umuduyla uzatma yapmayan saha hakemini ıslıklaması hadisesini cami ile kıyaslayınız!

    Dine afyon diyen Marksistler,  maalesef büyük oranda dini toplum hayatından uzaklaştırarak gerçek bir afyon olarak sporu, yapandan ziyade izleyen ve fanatik taraftar haline getirilen insanlar üzerinde en sevimli afyon ve uyuşturucu olarak zerketmektedirler.

    Özetle ifade etmek gerekirse;

1-) Kesinlikle YERLİ VE MİLLİ KAVRAMINA, sloganik değil, gerçek bir eylem olarak spordan başlanmalı ve asla yabancı sporcu alımına meydan verilmemeli.

2-) Belli bir süre teşvik için, yabancı sporcu almamayı özendirme açısından yerli sporcuya yönelen takımlara kısmi destekler sağlanmalı ve cazip projeler geliştirilmelidir.

3-) İller kendi sporcu yetenek ve kaynaklarını harekete geçirmeli. Her il bilmelidir ki, her hangi bir ilimiz değil, orta ölçekli ilçemizden bile küçük olan MONAKO ve KARADAĞ gibi ülkelerin takımlarına yenilebilen 70-80- milyonluk ülkeler, demek ki kendi kaynaklarını harekete geçirememenin bedelini de ağır ödeyebilmektedir.

4-) Geçici ve arizi 3. maddedeki temennim hariç hiç bir surette devlet, tüyü bitmedik yetimin hakkını, hak etmeyen hiç bir spor, kurum ve kuruluş aktivitesine yedirtmemelidir.

5-)  Kuru bir siyasal slogan değilse mutlaka ama mutlaka sporun her dalında, sporcu, hocası ve tüm yöneticilerinin milli ve yerli olmasına dikkat edilmeli ve hatta yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

6-) Hiç bir milli takımımıza yabancı hoca getirilmemeli, bu işi biz yapamıyorsak, yapanlara bırakmalıdır.

    İnanıyorum ki bu eleştirel yazım ve yaklaşımım çok tenkit alacaktır. Ancak söylediğinin doğru olduğuna inanan ve onu ifade eden kimse;  ayette ifade edildiği gibi, “ و لا يخافون لومت لاءم “ Hiç bir kınayacı, eleştirenin kınamasından korkmaz, endişe etmezler…” ( Maide/54) gerçeğiyle hareket etmelidir.

   Benzer konularda değerlendirmelere devam edeceğiz.

     Mesela bizim ve hanımlarımızın kılık kıyafet ve yaşam tarzı ne kadar yerli ve millidir?  Bu sorumuza da bir sonraki yazımızda cevap aramaya çalışacağız.

     Selam ve dua ile!…

      18.09.2022

Musa UZUNKAYA