17/ AĞUSTOS / 1999/DEPREMİ | 17/ AĞUSTOS / 1999/

17/ AĞUSTOS / 1999/

17/ AĞUSTOS / 1999/DEPREMİ

Dokuz yüz doksan dokuz

on yedi ağustosta,

Öyle bir felaket ki,

bütün Türkiye yasta.

 

Marmara bölgesinde

yer yerinden oynadı,

Göçtü Yalova, Gölcük,

sanki deniz kaynadı.

 

Gecenin sıfır üçü,

derin uykuda herkes,

Bir kıyamet sahnesi,

durdu binlerce nefes!

 

Sure-i Kıyame mi,

bir karia mı yoksa?

Düzce, Sakarya, İzmit,

İstanbul, Gölcük, Bursa.

 

Yüzlerce köy kasaba,

tüm marmara bölgesi,

Bütün dünya işitti

acı feryadı, sesi.

 

Anadolu sathında

her eve ateş düştü.

Uzunkaya'lara da

dört kişilik pay düştü.

 

Yeğenim doktor Mahmut,

eşi ve çocukları,

Düzce'de istirahat,

meğer son uykuları.

 

Efendimiz buyurur;

"Uykudadırlar ancak,

Öldükleri o anda

insanlar uyanacak!"

 

Onlar öldü uyandı,

uykudayız hala biz,

Nasıl ibret alınmaz

ne gafil bir milletiz?!

 

O gecenin sabahı

binlerce kadın erkek,

Genç-ihtiyar demeden,

günahsız sabi-melek,

 

Beton yığınlarının

arasında verdi can,

Öyle hatalar var ki,

kabul etmez din- vicdan!

 

Kimi çimento beton,

kimi demirden çalmış,

Kimi yolunu bulmuş,

sahte ruhsatlar almış..

 

Unutulmuş doğruluk,    

unutturulmuş ihsan!

Kendi- kendine nasıl

tuzak kurarmış insan?!

 

Dürüst olsa işimiz,

suçlanılmazdı kader,

"Deve sağlam kazığa,

din bağlanılmalıdır der"

 

Sen işini sağlam yap,

dön Rabbe tevekkül et!

Kadere rıza göster

başa gelene sabret!

 

Zaman zaman kulunu

imtihan eder Mevla!

Doğru-dürüst bir tedbir

alınmış değil hala!

 

Allah vermesin asla,

deprem olursa şayet,

Yaşananlar yaşanır,  

her şey açık nihayet!

 

Kulaklardadır hala

o figanlar, o ahlar!

Gideni çevirmiyor,

arkadaki feryatlar!

 

O ne müthiş bir sayha,

sanki bir alameti,

İnkar edenler varsa,

gördüler kıyameti!

 

MUSA UZUNKAYA