DEVLETLERİN TÜRKİYE HAZIMSIZLIĞI | DEVLETLERİN TÜRKİYE HAZIMSIZLIĞI

DEVLETLERİN TÜRKİYE HAZIMSIZLIĞI

 DEVLETLERİN TÜRKİYE HAZIMSIZLIĞI

Yapılan araştırmalar göstermiştir ki; insanlar yaşadıkları müddetçe bir, çok sıfatı, özellikleri taşımaktadır. Genel olarak baktığınız zaman insan sosyal hayat içerisinde, değişik gurup ve sınıflar altında birleşebilirler. Öncelikle insanlar siyasi veya hayat felsefeleri, yaşama biçimleri, uyuştuğu için bir araya gelirler, gibi gözükmektedir. Hatta akrabalık ilişkileri bile geri plana itilir. Sanki en ayırt edici özellik bu başlıktır. Ancak, insan sadece siyasi görüşünden, hayat felsefesinden, yaşama tarzından, ibaret olan bir varlık değildir. Aynı zamanda ekonomik olarak değerlendirildiğinde, farklı, farklı isimlerle anlatılabilir. Zengin, fakir, yoksul, dar gelirli. Ayrıca rengi, dili, dini, farklı şeyleri sevme, farklı şeylerden nefret etme alışkanlığı, bulunduğu bölge, kullandığı lehçe v.s. Bütün bunlar insanların birçok kategori de değerlendirilebileceği ayrı, ayrı başlıkların olmasına sebep teşkil etmektedir. Yani bir insan siyaseten farklı bir görüşte olduğu insanla aynı rengi sevebilir, aynı dili konuşabilir, aynı bölgede yaşayabilir, aynı takımı tutabilir, kısacası ekonomik şartları da aynı olmasına rağmen ayrı siyasi tercihlerde bulunabilir. Tam tersine bu kadar fazla özelliklerinin uyuştuğu insanla siyasi tercihleri ayrı olmasına karşılık, fazlaca özellikleri hiç uyuşmayan bir insanla, aynı siyasi partiyi de tercih edebilir. Bu onların her konuda anlaştığı anlamına gelmez.  Böyle bir mecburiyet de yoktur. Asıl bu ayrışımlarda öne çıkan inanç birlikteliğidir. İnsanlar, aynı şeylere inanıyorsa, kendilerini birbirlerine daha yakın hissederler. İnanç birliği onları çepeçevre kuşatır. Onları ortak noktada buluşturur. Sosyolojik olarak da en güçlü bağ inanç birliğidir.

Dünyada yaşanan onca sıkıntıya rağmen devletlerin bile önce kendi yararlarını tercih ederken, ikinci öncül olarak aynı inancı paylaşıp, paylaşmadıkları konusunda birbirlerine yardım etmeye, yakınlık göstermeye çalıştıklarını görmekteyiz. Diğer inanç sahipleri sıranın gerisinde kalmaktadırlar. Hatta zaman, zaman diğer inanç sahiplerini inançlarından dolayı düşman görmüşlerdir. Batılı Devlet yöneticilerinin Vatikan'ın manevi lideri karşısında aldığı pozisyonu hatırlayınız.

Bu açıdan baktığınız zaman Batılı Ülkelerin İslam Ülkeleri üzerinde oynamak istedikleri oyunları daha iyi anlayabilirsiniz... Neden sürekli rahatsız ettiklerini, her zaman kanayan bir yara bırakma çabası içerisinde olduklarını anlamlandırabilirsiniz. BM' nin durumu, NATO'nun yapılanması örnektir.

İşte son günlerde İran üzerinde oynanmak istetene oyunlar... Hala Orta Doğu kanayan bir yaradır. Filistin sorunu çözülmez... Kıbrıs onlara göre hep sorun olarak kalmalıdır.

Devletler açısından da bu böyledir demiştik. Bu önemli ayrıntıyı bilen İngiliz siyaseti Osmanlı topraklarından çekilirken, geride bıraktığı devletlerin sınırlarını  cetvel ile çizmiştir. Onlara göre, çok başlı, kontrol edilemeyen, Birbirleri ile asla dayanışma içerisinde olmayan bir yapıda olmaları gerekir. O nedenle farklı kabilelere mensup insanları, ayırım yaparak yönetime taşıyan, hatta farklı mezheplerin azınlıkta olmasına rağmen, orada bir çıban başı olması için yönetime getiren, çoğunluk olan mezhebi kurumları, ezdiren bir yapılanma ortaya koymuştur. Birbirlerine yardımcı olacak özellikleri taşıyan yöneticileri getirmek yerine, daha farklı özellikleri olan ve birbirlerini sevmeyen insanları yönetime taşımışlardır. Kural basittir. Böl, parçala, yut... Birbirleri ile dayanışma içerisinde olmasınlar. Biz de istediğimiz gibi o, küçük devletleri yönetelim.

Onların mantığına göre, en önemlisi ellerindeki petrol kaynaklarının bizim gözetimimizde ve bizim yararlarımızın,  korunduğu bir şekilde varlıklarını devam ettirmeleri gerekir düşüncesidir.  Yar altı ve yer üstü zenginliklerini biz kontrol edelim. Bu sayede pastadan en büyük dilimi biz alalım, mantığı hakimdir. Formül bu olunca yönetmek kolaydır. O küçük devletleri birbirlerine düşman etmekte kolaydır.

O coğrafyalara yıllar öncesinde ayrışım zehrini ortaya saçan ajanlarını, bilimsel isim ve sıfatlar ekleyerek Osmanlı topraklarına göndermişlerdir. Bu ajanlar O Coğrafyanın yer altı ve yer üstü zenginliklerini tespit ederek, ağa babalarına rapor olarak sunmuşlardır. Osmanlının yıkımından sonra o hassas bölgeleri kendilerinin kontrolüne almayı da başarmışlardır. O nedenle inançlarında farklılık olan kişileri yönetime getirilmelidir. Komşu olan Devletler aynı inancı, aynı mezhebi birlikteliği sağlamamalıdır. Aralarındaki sürtüşmeler körüklenmelidir. Hep didişme ve kargaşa içerisinde olmalıdırlar.

Bugün olduğu gibi...

Dünyada bunca şey olup, biterken hala neden etrafımızdakilerle kavgalıyız?  Yahut etrafımızda olup, bitenlerden bize ne?  Diye soru soranların olayları bir de bu açıdan değerlendirmelerini isterim. Bazı gerçekleri daha iyi göreceklerdir.

Yazımızın baş tarafında da belirttiğimiz gibi normal demokratik ülkelerde insanlar farklı, farklı şeyleri düşünerek farklı alanlarda bir araya gelebilirler. Bu mümkündür. Ancak eğer siz bir Devleti yönetiyorsanız ve sizin yönettiğiniz devlet etrafındakilerle kavgalı olması gerekiyorsa, işte o zaman insanlar arasındaki olan bu farklılaşmanın getirdiği sempati, birbirini anlama, hoşgörüsünün devletler açısından olmaması gerekir. Çünkü, bu senaryoyu çizenler,  böyle düşünmüşlerdir. Hele bir de geleneğinizde Devlet kurma, İmparatorluk yönetme gibi özellikleriniz var ise; işte onlar için en tehlikeli olan güç sizsiniz demektir. Üstelik komşularınız zamanla sizin yönettiğiniz olan ülkeler ise; onlar açısından sizin tehlike olarak algılanmanız daha da fazlalaşır.

İşte bu nedenle: Türkiye devletinin gelişmesini ve güçlenmesini istemeyen dış düşman sayısı oldukça fazladır. Etrafımızdaki olayları bir de bu açıdan değerlendirir isek, bazı gerçekler kendiliğinden ortaya çıkar. Türkiye Devlet olarak ne kadar güçsüz hale getirilirse, o kadar zayıf düşer. Bu Ülkenin zayıf düşürülmesi için terör dahil her şeyi olağan görmüşlerdir. Ekonomik olarak çökertmek en büyük amaçlarıdır. Son aylarda bu silahı kullanmaktadırlar. İçimizde ne yaptığını bilmeyen bazı ticaret adamları fazla kazanç sağlayacağım diye, Ülkesine kötülük etmekte yarışmaktadırlar. Hatta bu girişimlerinin açacağı sonuçları dahi düşünmemektedirler. 

Böyle adamlar, Bu Milletin mensubu olmaktan çok uzaklar... Onların bütün dertleri, para kazanmak... Bu tip insanlar ile; aynı coğrafyayı paylaşmaktan nefret ediyorum... Siyasi ve de inanç kimlikleri ne olursa olsun, maddi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen insanlar; benim dostum, arkadaşım, vatandaşım, Milletimin bir mensubu asla olamaz, olmamalıdır... Dün yapılan operasyonda ülkeme sağlık açısından katkı sağlaması gereken eczacıların yaptığı sahtekarlık bir insanlık suçudur... Her zaman dediğim gibi, Bu Ülke en büyük kazığı okutup okullarında yetiştirdiği kariyerli adamlardan yiyor...

Unutmayalım Dünya petrollerinin yarıdan fazlası Osmanlı toprakları olarak bilinen yerlerden çıkmaktadır. Eğer Osmanlı yaşasa ve o, topraklara sahip olsa idi, Dünyanın en zengin ülkesi olurdu.  Şu andaki emperyalist güçlerin hiçbiri gündemde dahi olamazdı. O halde Osmanlı'nın neden zorla yıkıldığına iyi dikkat edin. Araştırın, soruşturun...

Gücümüzü ancak, inanç birliği ile çalışarak, birbirimize sahip olarak, birbirimizi anlayarak, birlik ve beraberlik içerisinde zirveye taşıyabiliriz. Çeşitliliğimizi, mozaik konumunda olan sosyal yapımızı yıpratmadan, birbirimzle asırlar öncsinde olduğumuz gibi dayanışma içerisinde olabiliriz.

ÇÜNKÜ   BAŞKA   TÜRKİYE   YOKTUR

Bu inançla yola çıkmış olan, kendi silahını yapan, savunma sanayini kuran bir Türkiye, nasıl göz ardı edilebilir. Bugün onun görünmeyen savaşı batılılar tarafından bize karşı verilmektedir.  Ülke gündemi değişik algı operasyonları ile, bir nevi oyalanmaktadır. İşte şimdi olmayan baş örtüsü sıkıntısı gündeme taşınmıştır. Ülkemiz terör belasının ötesinde, adı konmayan savaşın her türü ile karşı karşıyadır.

Birileri anlamak istemese de anlamasa da biz konuyu hep gündemde tutacağız...

Batı bu nedenle etrafımızdaki komşularımızı bize karşı kışkırtıyorlar. Doğal olarak Ülkemiz kendini savunmak adına, sınır içerisinde, sınır dışında kendi savunma reflekslerini ortaya koymaktadır. Durum bundan ibarettir. İçerimizde ise, terör ile mücadeleye bile karşı çıkan bir zihniyet ile mücadele devam etmektedir.

Allah yardımcımız olsun...

 

Orhan ARSLAN